Yavuz Ertürk
Ata Terzibaşı, Kerkük Havaları
Kerkük’te bir hoyrat çağırma geleneği vardı.
Atâ Terzibaşı’nın “Kerkük Havaları” adlı eserindeki ezgilerin tamamı halk ağzından derlenip bir araya getirilmiştir. Anadolu insanın hayatından çıkarılamayacak iki önemli unsurdur şiir ve müzik. Doğumdan ölüme geçen zamanda bu iki unsurun hayatımıza nasıl dâhil olduğunun farkına dahi varmayız. Ninni olur, ağıt olur, hoyrat olur, destan olur, masal olur ve daha birçok şekil alarak hayatımıza girer bu iki unsur. Zamanla bu ürünler, sınırları aşar ve çevredeki akraba topluluklarla ve diğer milletlerle paylaşılır, zenginleşip çeşitlenerek varlıklarını devam ettirirler. Bu zengin coğrafyanın en güzel örneklerini sunanlardan biri de Atâ Terzibaşı’dır. Derleyip hazırladığı ve Ötüken Yayınları’nca neşredilen Kerkük Havaları isimli eseri de kardeş coğrafyanın, aynı dil, aynı içerik, aynı kaygı, neşe ve kederinin örneklerini taşır. Atâ Terzibaşı, bu geleneğin içinde yetişen, bu değerleri yaşayan ve yaşatmaya çalışan biri olarak bu eserleri bir araya getirmiştir. Kerkük Hoyrat ve Manileri, Erbil Şairleri, Kerkük Matbuat Tarihi gibi eserleri hazırlayan yazar, çileler içinde ve sürgünler yaşayarak çalışmalarını sürdürmüş ve yazarlıktan hiçbir surette kopmamıştır.
Nesilden nesile miras olarak kalan ezgilerdir bunlar
Kerkük Havaları’ndaki ezgilerin tamamı halk ağzından derlenip bir araya getirilmiştir. Bu ürünler, halkın severek öğrendiği, toplumun keder ve sevinciyle kaynaşmış, âdet ve geleneğine uygun, içtimai ve ruhî durumuyla bağlı, şive ve ahenk zevkiyle bağdaşmış şekildedir. Halk bu ezgileri öğrenmede ne ilmî bir eğitime ne de çağdaş metotlara başvurmaktadır. Onlar bu ezgileri, yazı, nota vs. bilmeden, kulaktan kulağa dinleyerek öğrenirler. Babadan evlada, ustadan çırağa, arkadaştan arkadaşa, meslektaştan meslektaşa, nesilden nesile miras olarak kalan ezgilerdir bunlar. Irak türküleriyle Urfa, Diyarbakır gibi Güneydoğu Anadolu’da yaşayan halk arasında dil, edebiyat, musiki bakımından bulunan yakınlık, Azeri Türkleri ile Iraklı Türkmenler arasında bir derece daha yakın olsa da Türkmenler kendi şive ve ezgilerini koruyup aslına uygun şekilde koruyabilmişlerdir. Kimi zaman modern sazlar, niteliksiz icracılar ve gelenekten habersiz yorumcular bu ezgileri seslendirseler de çok başarılı olamamışlar ve hatta yazara göre Kerkük havalarının estetiğini zedelemişlerdir.
Asıl ustalık “uzun hava” tarzını icra etmede
görülürmüş
Hayatın doğal seyrinde ilerlediği, insanî ilişkilerin daha samimi ve kardeşçe olduğu yakın zamanlara kadar hoyrat çağırma geleneği tüm canlılığıyla devam etmiş ve Irak Türkmenlerinin dili haline gelmiştir. Öyle ki Kerkük’te en çok makam ve hoyrat havalarına değer verilmiş, halk türkülerine ise pek önem verilmezmiş. Asıl ustalık “uzun hava” tarzını icra etmede görülürmüş.
Günümüze yaklaştıkça ise, hoyrat çağırma geleneği eski biçimini yitirmeye başlamış, sokaklarda, yaz geceleri dam başlarında, baharda kırlarda karşılıklı hoyrat söyleme geleneği yavaş yavaş unutulmuş, bunun yerini sahnelerde, toplum karşısında, radyo ve televizyonlarda söyleme şekline dönüşmüştür.
- yüzyılda iki dünya savaşı ve bir de salgın hastalıkla üç büyük sarsıntı geçirmiş olsa da Kerkük musikisi, icracılarca ve gönüllülerce yeniden eski havasını yakalayabilmiştir.
1950 yılından sonra Kerkük Havaları kayda alınmaya başlanmış ve yeniden bir canlanma başlamıştır. Eskiden kahvelerde dinlenen ezgiler, ses kayıt cihazları ve plaklara aktarılmaya başlanmıştır.
1958 yılından itibaren Türkiye radyolarında da Abdülvahit Küzeçioğlu ve aslen Kerküklü olan Abdurrahman Kızılay’ın derledikleri ezgiler okunmaya başlanmıştır. Bu ezgiler daha çok Mustafa Geceyatmaz, Neriman Altındağ, Nuri Sesigüzel, Abdurrahman Kızılay ve halk müziği ile ilgili ciddi gayretlerde bulunup matbu ve sesli çok önemli çalışmalar hazırlayan Mehmet Özbek tarafından okunmuştur. Kerkük’te yerli havaların canlanmasında tekkelerin de büyük etkisi olmuş, halkın musiki ihtiyacı ilahi, naat, hoyrat ve tenzilelerle çeşitli makamlar içinde giderilmeye çalışılmıştır.
Kerkük’te tarihi 12-13. yüzyıllara kadar uzanan tekke musikisi, mevlit törenlerini doğurmuş, toy, düğün veya herhangi bir şenlik vasıtasıyla mevlitler yapılmıştır. Kur’an okuyarak başlanan bu mevlitler, Türkiye’dekinden farklı olarak uzun hava ve tenzilelerle devam etmiştir. Ayrıca mevlit törenlerinin ilk kez resmi bir şekilde Erbil Hükümdarı ve Selçuklu Atabeyi olan Muzaffereddin Gökbörü (1233öl.) tarafından Erbil’de yapıldığı kaydedilmiştir. Gökbörü, Efendimizin doğum günleri vasıtasıyla yaptığı mevlitlerle ünlenmiş ve bugün dahi mevlit okuma geleneği Erbil’de tüm canlılığıyla devam etmektedir.
Eski icracı ve talipler bu işi büyük bir aşk ve ciddiyetle yaparlardı
Kerkük makam havalarının ortaya çıkışları çeşitli bölge ve aşiretlere dayandırılır. Buna göre Bayat makamı Kerkük’te yaşayan Bayat aşiretine isnat edilir. Deşti ve Avşar makamları da Avşar aşiretinden alınmıştır. Hililavi Hille şehrine, Cuburi makamı Cubur aşiretine, Mansuri makamı ise Abbasi ve Türkmenler devri makamşünaslarından Mansur İbn Zelzel’e nispet edilir.
Ağıt yakmaya Sazlamağ, ninni söylemeye Leyle havası, dinî içerikli havalara ise Tenzile adı verilmiş, Türk bestekâr Hacı Faik Bey’in “Nihansın Dideden” şarkısı da Kerkük’te tenzile olarak okunmuştur. Kerkük havaları günümüzde Batı çalgılarıyla ya da sazla icra edilseler de bunlar iyi ve uzun ömürlü icralar olmamışlardır. Kerkük havaları, ancak ud, kemençe, kanun, santur gibi klasik çalgılar eşliğinde icra edilerek ruhu okşayacak etkinliğe kavuşurlar.
Eskiden şifahi olarak, dudaktan kulağa aktarılarak bugünlere başarıyla ulaşan Kerkük Havaları, günümüzde yazı ve notaya dökülerek akademik kurumlara bağlanmış olsalar da eskisi kadar başarılı olamamıştır. Yazar bunun sebebi olarak da eski icracı ve taliplerin bu işi büyük bir aşk ve ciddiyetle, yeni sanatçıların ise sathi ve zoraki yapmaları olarak gösterir.