Mahir Nakip
Türk Kültürünün Mihenk Taşı Üstat Ata Terzibaşı
Aşağıdaki Tabloyu İnceleyelim.
Tablo 3: Çalışmaların Ülkelere Göre Dağılımı
Irak’ta yayımladığı 268 çalışmanın 176’sı yani %34’ü Kerkük’te yayımlanmıştır. Bağdat’ta bu kadar yayım yapmasının ana sebeplerinden birisi Kardaşlık Dergisi’nin Bağdat’ta çıkmasıdır. Üstat, 3 Makale Halep’te ve birer makalede Bakü, Beyrut ve Tahran’da yayımlamıştır.
Üstat yer yer takma isimlerle de makaleler yazmıştır. Bunu da ancak kendisinden öğrenebiliyoruz. Toplam 18 takma isimli makale kaleme alan yazarımız, beş ayrı takma isim tercih etmiştir. 8 Makalesinde ‘Mecid Türkekul’’, 6’sında ‘’Ömerzade Allahverdi’’, 2’sinde ‘’Muakkip (takipçi anlamında), birinde ‘’İbrahim Alaeddin’’ birinde de ‘’Adsız’’ müstear ismini tercih etmiştir. Takma isimli makalelerin hangi dillerde yazıldığına bakalım.
Terzibaşı’nın takma isimli çalışmalarının yarısından az fazlası Türkçe ve yarısından azı ise Arapçadır. Ancak, kendi adıyla yayımladığı çalışmaların %66sı yani çoğunluğu Türkçedir. Takma adla yayımladığı makalelerin bir kısmı çeşitli yazarlara reddiye niteliğindedir.
Gelelim çalışmaların konusuna beni en çok heyecanlandıran konu, üstadın Türk büyüklerini Arapça tanıtma çalışmaları olmuştur. İlginçtir; Terzi başının ikinci yazısı 1950yılında Kahire’nin tanınmış El-Risale dergisinde çıkmış olup, konusu Ziya Gökalp’tir. Bu yazı Ziya Gök alp hakkında Arapça yazılmış ilkyazı olmakla beraber, belki de tektir. Makale, bir tanıtım makalesi olmaktan öteye gitmektedir. Derin bir tahlil tutarlı yorumlar ve cesur tespitlerle dolu bir yazı. Bu fasıldan üstat toplam 11 Türk büyüğünü çalışmalarına konu seçmiştir. Ahmet Ağaoğlu hakkında 1952 yılında kaleme aldığı makaleyi yine El-risale dergisinde yayımlamıştır.
Ahmet Hamdi Akseki hakkındaki makalesi ise 1951 yılında Bağdat’ın El-sicil Gazetesinde yine Arapça neşrolunmuştur. Yine 1951 El-sicil Gazetesinde Halide Edip ve 1965 yılında da Halide Nusret hakkında birer makale yazmıştır. Ayrıca, farklı tarihlerde Namık Kemal hakkında bir ve Yahya Kemal hakkında da iki makale kaleme almıştır. Bunların bir kısmı Arapça bir kısmı Türkçedir. Bu konuda en ayrıntılı çalışması Abdülhak Hamid hakkındaki çalışmasıdır. Kerkük’te Arapça ve Türkçe yayımlanan Beşir gazetesinde 1958 yılında 6 makale yayımlamış ve şairin bütün hususiyetlerini ve şiirinin özelliklerini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. Bu yönü ile Terzi başının Türkiye’de yetişmiş özelikle meşrutiyet sonrası, fikir adamı ve şairliğimizi Arap dünyasına tanıtma misyonunu üstlendiğini söyleyebiliriz Düşünün bir Kerküklü Türkiye’de yetişmiş fikir adamlarını Arap dünyasına tanıtıyor.
Ata Terzi başının üstlendiği en önemli misyonlardan birisi de Kerkük hakkında eserler yazmaktadır. Terzi başının tek başına Kerkük konusunda 36 adet çalışması bulunmaktadır. Bunların konuları: tarih, edebiyat, folklor, musiki, dil basın tarihi vs. Mesela, yayımladığı 26 kitabın 20’si Kerkük’le ilgilidir. Kerkük’le ilgili iki kitap çalışması kendi sahasında dürr-ü Güher mesabesindedir. Biri “Kerkük Hoyratları ve Manileri” diğeri de 6 ciltlik ‘’Kerkük Şairleri’’ kitaplarıdır. Bu eserlerde kimsenin bilmediği birçok tarihi gerçekler derce dilmiştir. Paha biçilmez bu eserler, Kerkük’ün bir Türkmen şehri olmadığını iddia edenlere karşı sunulabilecek en ciddi delillerden birisidir.
Terzibaşının siyasetle doğrudan ilişkili yazıları yoktur. Ama başta hukuk olmak üzere bazı şer’i konularda kıymetli makaleleri bulunmaktadır. Bu tür makalelerini genelde Arapça yazmıştır. Üstadın bu nadide özelliği, kimseyi yanıltmasın. O gerçek anlamıyla bir Türkmen idealisti ve sağlam esaslara oturmuş bir Türk Milliyetçisidir. Mesela Terzi başı 1950’lerde güneye sürgüne gönderilmiştir. Yetmişli ve seksenli yıllarda Baas Partisi’nin sürekli gözetimi altında tutulmuştur. Ama akıllı ve mantıklı tutumu ile yazarlık görevini sürdürmüş ve dantel gibi fikrini, görüşünü, mesajlarını edebi ve ilmi yazılarında inceden inceye işleyebilmiştir. Bu karanlık zaman tüneli içerisinde en büyük kahramanlığı, kalemini hiçbir zaman elinden bırakmamış olması ve ”düzeninin adamı” olmadan itibarını koruyabilmesidir.
Ata Terzi başı sadece Kerkük’te değil, Türkmen elin de bir ekol, bir disiplin ve bir yöntemdir. Birçok yerli araştırmacı aslında onu taklit ederek yazılar yazmakta, kitaplar neşretmektedir. Bu yönüyle o bir mehaz ve tükenmez bir kaynaktır. Terzi başı tam anlamıyla bir Türk aksakalıdır. Kimin danışmak istediği bir konusu olsa ona başvurmakta gecikmez. Gönül kırmaz, acı söz söylemez ve kimseyi incitmez ama yeri geldiğinde de taşı gediğine koymasını çok iyi bilir. O bir realist ve ileriyi görebilen bir aydınımızdır. Şimdi seksen yaşında olmasına rağmen hala çalışır ve yazar onun için yazmak, yaşamak demektir.
Ata Terzibaşı’yı 30 yıl kitaplarda ve kitaplarında okudum: onun kalemiyle ve yazdıkları ile hemhal oldum. Onu görebileceğimi hayal bile edemezdim. Çünkü, araya zalim Saddam’ın yasakları girmişti. Ama Hak nasip etti ve onu gördüm. 3 Mayıs 2003 günü, 28 yıl sonra Kerkük’e gittiğimizde ekip olarak üstadı ziyaret ettik. Bir çocuk kadar heyecanlıydım. Çünkü muhayyelimdeki koca Terzi başı artık hayalimde değil, karşımdaydı. Çatık kaşları, ak saçları ve uzun boyu, manevi büyüklüğüne maddi bir heybet de katıyordu. Onu yazıları kadar realist, söyledikleri kadar idealist buldum. Gerçekten o bir Türkmen aksakalıdır. Mütevazı evinden ayrıldığımızda içimden şu dua geçiyordu. “Allah’ım Kerkük’ün bu zata olan ihtiyacı, bugün her günden daha fazladır. Onu koru ve ömrünü alabildiğince uzun kıl.” O kültürümüzün gerçekten bir umdesi ve temel taşıdır.
12 Ocak 2005