Ersen Salihi
Elveda Dayıcığım (Ata Terzibaşı)
İnsan kendinde hatırlardan oluşan bir varlıktır, yüce Tanrı’nın bir tecellisi ve hatırası olmasıyla birlikte gidenlerin de hatırasıdır. İnsan, yaşamaya ancak bu hatırlardan kuvvet alarak devam eder, yakın ve uzak tarihinde iz bırakan büyüklerini yad ederek ayakta durabilir, önündeki engelleri onların buyruklarıyla aşar ve ilerler. Türk milletinin düşünce tarihinde ATA kavramı eşsiz bir rol oynamıştır hep, biz millet olarak gücümüzü hep atalarımızın kanından ve büyük bilgelerimiz öğütlerinden almışızdır. Tanrı’nın bir lütfudur ki, Türk milletini hiçbir zaman büyüksüz bırakmamıştır, inayetinin gereği tarihin her diliminde onları yöneten, yol gösteren ve kimliklerini kaybolmaktan koruyan bir bilge göndermiştir, Irak Türkmenleri de bu necip ırkın bir parçası olarak rehberlerden payını almıştır, Kâh asker olarak kâh yönetici olarak kah da kimlik bekçisi olan edebiyatçı filozoflar olarak tecelli etmişlerdir. Ancak insanlar doğaları gereği fani yaratılmışlardır, önderlerimiz ve bilgelerimiz süfli alemde görevlerini tamamladıktan sonra cennetteki Oğuz atamızın meclisine kavuşmuşlardır.
Bunlar ayrıldıkça milletimizden, milletimiz başkalarına kavuşmuştur, son yüzyılda yaşadığı zorluklara rağmen yine bu bilgelerden hali olmamıştır milletimiz, Hicriler, Necdetler ve Rağipler “burdayız” yüksek sesle haykırıp, bu yüce milletin yükünü taşımışlardır, Türkuaz renkli bayrağımızı omuzlarında taşıyarak bölgede yaşayan halklar arasında Bozkurt gibi uluyarak seslerini duyurmuşlardır. Kimi ecel ile uçmağa varmış kimi de zalimin cellatlarının kılıcıyla canlarını Tanrı’ya teslim etmişlerdir. Bir kuraldır ki, yüce insanların tini iz bırakmadan bedenlerden ayrılmaz, bizim de yücelerimiz Alpertunga atamın gücüyle bazen düşmanlarımızı kahrederek izlerini bırakmışlardır bazen de Fuzuli atamın ruhuyla milletimizin kimliğini korumuşlardır.
İnsanın ruhu ne kadar yüce olsa da gün gelir bedeninden ayrılır, tarihimize imzasını atan önceki liderlerimizden ayrıldığımız gibi, bugün bir asırlık hakkını vererek milletimize kültürel rehberliği yapan ve milletimizin üstüne gelinmeyen yegâne temsilcisi olan bilgemiz büyük dayım Ata TERZİBAŞI bizden ayrıldı. Bize rehber olan bilge önceki liderlerimizin yolunu izleyerek cennete vardı. Bu üzücü günlerde bana dostlar “Üstadını niye bir yazıyla anlatmıyorsun” diye sordular, hatta bazısı bu konuda ısrar etti, ben ise bu soruyu çok düşündüm, “bu büyük insanın hakkını bir kaç cümleyle verebilir miyim” kendime sordum! Kağıtları karartarak beni yetiştiren insanı anlatabilir miyim? İçimdeki hisleri kalemimle çizebilir miyim? Ayrıca ben neyini anlatayım? İlmini ve eserlerini mi? efendiliğini mi? Mertliğini mi? Millet sevdasını mı? Dik duruşunu mu yoksa yüceliğini mi? elbette Bunları anlatmak için dünyanın kağıtları yetmez, Akdenizler, Karadenizler, okyanuslar bile mürekkep olsa ve sahralar kâğıt olsa dahi onun bir anını yazarak anlatamayacağımdan eminim.
Ocağında yetiştim, her halini dikkatle izledim ama yüceliğini kısa bir yazıda yansıtamam. Hatıralarımdan bahsedeyim dedim, gözyaşlarım mürekkebime karıştı, gözlerim haklıdır atasına yaşlarını aktarmasa kime aktıracak! Kısa geçmişime dönüp baktım önüme gülümsemeniz geldi dayıcığım bazen de bana kızdığınızı hatırladım ve ben gülümsedim, bana imtihan olarak sorduğunuz sorular hep aklımdadır. Beni büyüden sizinle akılsızca girdiğim münakaşalar olmuştu hep, münakaşa demişken şu hatırayı okuyucularla paylaşmak isterim: lise dönemlerimde iken dayımla tartıştığım bir konuda önyargılı davranmıştım, beni ikna etmeye çalıştı, bense ergen kafamla karşı çıktım görüşlerine, benden bu davranışı görünce koltuğundan kalkıp zorla odasına girdi bir kaç dakika sonra elinde bir kitapla odasından çıktı, bana ‘sen dinlemek istemiyorsun, al oku, karşı tarafı dinledikten sonra konuş” ben de dikkatle okumadan yine ‘yanlıştır” dedim, üstat gülümseyerek “oğlum, sana karşı olan insanın görüşünü okumadan gerçeğe varamazsın” dedi ve yine otağına girdi. Gecesi ben hep bu sözü düşündüm sonunda sözüne uymaya karar verdim, ağzında çıkan bu söz sayesinde bugün erken bir yaşta doktoraya başladım. Evet bu yüce insan bizi böyle eğitti ama bugün bizden ayrıldı! Ayrıldı, yalnız ruhu bizimledir, içimizdeki millet sevdasının nedeni o olmuştur hep, siz söyleyin ben bu yüce insanı nasıl anlatabilir ki!
Edebiyatınızı anlatmak istediğimde, seneler evvel size sormuş olduğum sual aklıma gelir hep dayıcığım, size sormuştum “Hukukçu iken niye bu kadar edebiyat, kültürle ilgilendiniz!”, soruma cevaben şöyle demiştiniz “oğlum, aslan ağzında yaşamını sürdüren güçsüz milletin görevi kimliğini, kültürünü korumaktır, bu konuda başarılı olman için kültür muharibi olman gerekir, başkaları yapmayınca biz atıldık”. Taksir dolu bu yazıyı yazarken elimde bulunan Türkmeneli ile ilgili çalışmalara baktım, isminizi referans olarak gösterilmediği bir çalışma bulamadım! Milletimize yaptığınız hizmeti ne bir siyasetçi ne de bir asker yapabilirdi! Eminim ki “Türkmen milletinin kimliği gerçekten size bağlıdır” desem mübalağa yapmış olmayacağım. Ve bugün toprağa verildiniz, mübarek ömrünüzü hep çalışmayla, mücadeleyle geçirdiniz, kırk kere Türkiye’ye geldiniz bir keresinde bile Türkiye’ye yerleşmeyi düşünmediniz, otağınız ve millet uğruna öz yurdunda yaşadığınız sürgünler Ana Vatanımız Türkiye’nin rahatlığından daha güzel geliyordu size. Evet gittiniz ve ben de ağlıyorum, gidişinizden ziyade milletimin kepazeliğine, talihsizliğine ağlıyorum, yoksa siz içimde yaşıyorsunuz, kendimi hala ilkokuldaki çocuk gibi hissediyorum, merdivenden inişinizi bekliyorum, işinize gitmeden önce cebinizden çıkarıp bana verdiğiniz şekerlerin tadı hala ağzımdadır, lisedeyken bana sorduğunuz bulmaca ve sorulara hala cevap arıyorum, bazısını buldum bazısına daha erkendir dayıcığım.
Millet uğruna mücadelenizi mi anlatsam! Yüce milletimize şunu hatırlatarak ne kadar temiz bir dava adamı olduğunuzu anlatmak isterim:
1959 yılında 14 Temmuz katliamından beş ay önce Kerkük’ün ileri gelen aydın zatlarından çok sayıda komünist yönetimi tarafından katliama zemin hazırlamak amacıyla tevkif edilip, Kerkük’ün Polishane merkezinde tutuklanarak bir ay boyunca ağır işkencelere maruz kaldılar, daha sonra Türkmen münevverleri Bağdat’a sürülerek işkencenin iki katını başkentte gördüler, sekiz ay mahkemesiz mahpus muamelesi gören bu zatlar o dönemde Irak’ın cumhurbaşkanı olan komünist eğilimli Abdulkerim Kasım’ın kararıyla serbest bırakıldılar (bu karar Türkmeneli’nde halkın ayaklanmasını önlemek nedeniyle alındı), bu grup içinde Ata Terzibaşı da bulunmaktaydı. İşin garip tarafı Ata’nın evinde büyüdüğümüze rağmen bir gün bile ağzından dolaylı olsa da “biz bu davanın nazını çektik” gibi sözler duymadık, o günlerde çektiklerini ne bizlere ne de ailenin büyüklerine anlatmıştı! O olaylarla ilgili tek bildiğim kız kardeşi Rahmetli Aliye teyzemin, Ata Terzibaşı’nın evine döndüğünde fiziksel halini anlattığı oldu! Kendi kalemiyle yazılan eser ve yazılarda, o kara günlerde yaşadıklarına ancak Kerküklü şair İbrahim Neftçi’nin Kerkük Şairleri eserinde hayatını ve şiirlerini anlatırken dolaylı bir şekilde (aşağıdaki yaptığım iktibasta gördüğünüz gibi) tek bir cümleyle değinmiştir!
“1959 yılında milli ve siyasi sebeplerle memleketin ileri gelen pek münevver şahsiyetleriyle komünist idare tarafından (Kerkük’ün) Polishane merkezinde tutuklanarak ağır işkenceye maruz kaldığını gözümle gördüm. Nitekim tutuklular arasında aynı durumda ben de bulunmaktaydım” Millet için çalıştınız bir gün bile karşılığını istemediniz, şöhret talibi olmadınız yazılarınızla kendinizi sundunuz. Er kişi ağlamaz derdiniz ama aşağıdaki aktaracağım yazdığınız son kitabınızın hatimesini okuyunca kendimi tutamadım ve gözlerim yaşlarla doldu.
“Bu kitabı ve bilhassa üçüncü cildi, sağlık durumumun kötüleşmesi sebebiyle ikmal edemediğim için üzgünüm. İlmin ne kadar geniş ve engin, ömrün de kıssa ve insan gücünün yetersiz olduğunu bilmekle birlikte, aziz milletime küçük bir hizmette bulunmak amacıyla bu işe atılmıştım. Ama başaramadım. Dolaysıyla değerli okuyucularımdan özür diler kusurumun affını isterim.
Ne yapalım kader böyle imiş! Acı bir çaresizlik içerisinde şu eski ve asil hoyratı tekrarlayarak okuyucularıma elveda diyorum.
“Dert meni aldı neynim
Yatağa saldı neynim
Çox niyetler tutmuştum
Gevlimde kaldı neynim”
Ata Terzibaşı, Kerkük ağzı Türkmence sözlük, üçüncü cilt
Dayıcığım, Bunu sizi anlatmak için değil, kendimi avutmak için yazdım, size tek sözüm “Ruhunuz şad, mekânınız cennet, durağınız Tanrı dağı olsun yüce insan” olacaktır. Nur içinde yatınız.